Sanatçıların sigortalılık durumu & Sanatçı borçlanma yasası
Ülkemizdeki sosyal güvenlik sisteminin gelişmesi ve yaygınlaşması sürecinde; kamu görevlileri için Emekli Sandığı, işçi statüsünde çalışanları kapsayan (SSK) Sosyal Sigortalar Kurumu, kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanların sosyal güvenlik kurumu olan (Bağ-Kur) Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu ve özel statüde çalışanlar için özel emekli sandıkları kurulmuştur. Sosyal güvenlik sistemindeki bu gelişmelere karşın, güzel sanat dallarında uğraş veren sanatçıların sosyal güvenlikleri uzunca bir süre belirsiz kalmıştır. Bu belirsizlik nedeniyle, sanatçılarımız sosyal güvenlik şemsiyesinden yoksun kalmış ve kamuoyunca tanınan bir çok ünlü sanatçımız dahi, ömürlerinin son yıllarını yoksulluk ve sefalet içerisinde geçirmiştir.
Güzel Sanatlar alanında faaliyet gösteren ve “Bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılan; film, tiyatro, sahne, gösteri, ses ve saz sanatçıları ile müzik, resim, heykel, dekoratif ve benzeri diğer uğraşları içine alan bütün güzel sanat kollarında çalışanlar ile düşünürler ve yazarlar” ilk kez, 29.06.1978 gün 2167 sayılı Kanunun 14.maddesiyle 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa eklenen Ek1. madde ile (SSK ) Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamına alınmıştır. Bu düzenleme, 31.05.2006 gün ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4 üncü maddenin ikinci fıkrasının (b) bendinde aynen korunmuştur. Gerek 506 sayılı Yasayla gerekse 01 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasasıyla getirilmiş olan sosyal güvenlik sistemi, özgün çalışma koşulları nedeniyle, sanatçıların, özellikle de müzik ve sahne sanatçılarının sosyal güvenliklerinin sağlanmasında yeterli olmamakta ve bunun doğal sonucu olarak özel sektörde görev yapan müzik sanatçıları için emeklilik çoğunlukla hayal olmaktadır.
Bu nedenle mevcut sosyal güvenlik sisteminin sanatçıların sosyal güvenliğinin sağlanmasında yetersiz kaldığını özellikle bir kez daha vurgulamayı yararlı görüyoruz.
Özgün çalışma koşulları nedeniyle, özellikle müzik, sinema ve tiyatro sanatçılarının, mevcut sistem çerçevesinde sosyal güvenlik hakkına kavuşmaları mümkün olmamış ve anılan sanatçılarımız sosyal güvenlik haklarını ancak zaman zaman çıkarılmış olan hizmet borçlanmalarıyla elde edebilmişlerdir. İşyerlerinin ve sanatçıların özgün çalışma koşulları, işverenlerin yasa dışı uygulamaları, SGK (Sosyal Güvenlik Kurumu) denetimlerinin yetersizliği ve benzeri nedenlerle mevcut sosyal güvenlik sistemi kapsamında müzik, sinema ve tiyatro alanında çalışan sanatçıların sigortalılığı sağlanamamakta ve anılan sanatçılarımızın çok büyük bir çoğunluğu halen kayıt dışı çalıştırılmaktadır.
Nitekim, 22/02/2013 gün ve 2013-11 sayılı SGK Sosyal Sigorta İşlemleri Genelgesinin 1.3-Sanatçı, düşünür ve yazarlar başlıklı bölümünün üçüncü paragrafında “…sanatçıların çalışma sürelerinin diğer meslek gruplarından farklılık göstermesi ve kayıt dışılığın fazla olması hususları da dikkate alınarak…” ibaresine yer verilerek güzel sanatlar alanında kayıt dışı çalışmanın boyutu Kurumca da kabul edilmiş bulunmaktadır.
Bu durum altı ayda bir Aile,Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca ilan edilen İşkolu İstatistiklerine de yansımakta olup,Ticaret, Büro, Eğitim ve Güzel Sanatlar başlıklı 10 sıra numaralı işkolunun kapsamında bulunan ve edebiyat, müzik, sinema ve tiyatro alanlarında faaliyet göstermekte olan (MüzikSen) Müzik ve Sahne Sanatçıları Sendikası,Yazarlar Sendikası, Oyuncular Sendikası, (Sine-Sen) Sinema Emekçileri Sendikası ve Sinema-Tv Sendikası olmak üzere beş sendikanın Ocak 2013-Temmuz 2019 döneminde İşkolu İstatistiklerinde ilan edilen toplam sigortalı üye sayılarının 2013/1. ayda 55, 2013/7. ayda 99, 2014/1.ayda 127, 2014/7.ayda 149, 2015/1.ayda 165, 2015/7.ayda 295, 2016/1.ayda 334, 2016/7.ayda 336, 2017/1.ayda 334, 2017/7.ayda 320, 2018/1.ayda 287, 2018/7.ayda 402, 2019/1.ayda 284 ve 2019/7.ayda 250 olması Güzel Sanatlar alanındaki kayıt dışı çalışmanın 6 boyutlarını göstermektedir.
Diğer yandan, sanatçıların sosyal güvenliğinin sağlanması konusunda son yasal düzenleme 2011 yılında 6111 sayılı Yasayla 5510 sayılı Yasaya eklenen Ek 6.maddeyle yapılmış ve “kısmi süreli çalışan sanatçıların” 4/A (SSK) kapsamında kısmi sigortalı olarak tescil edilmeleri öngörülmüştür. Özellikle müzik, sinema ve tiyatro sanatçılarının sosyal güvenlik sorununa çözüm getirmesi amacıyla düzenlenen kısmi sigortalılık uygulaması da anılan sanatçıların sosyal güvenliğinin sağlanmasında çözüm olmamıştır.
Bu durum SGK kayıtlarıyla da doğrulanmış olup, Kurum kayıtlarına göre, Ek 6.maddenin yürürlüğe girdiği Mart 2011 ayından bu yana, Türkiye genelinde sayıları binlerle ifade edilen sanatçılardan ağırlıklı olarak müzik,sinema ve tiyatro sanatçıları olmak üzere kısmi sigortalı olabilenlerin sayısı 2011 yılında 13, 2012 yılında 201, 2013 yılında 241, 2014 yılında 223 ,2015 yılında 233, 2016 yılında 172, 2017 yılında 140 olup, 2018 yılı itibariyle kısmi sigortalılığı devam eden sanatçı sayısı toplam 795 iken 2019 yılı itibariyle bu sayı toplam 886 olarak gerçekleşmiştir.
Yürürlükten kaldırılan 506 sayılı Yasa koşullarında dahi emeklilik haklarını ancak borçlanmalar yoluyla elde edebilen müzik ve sahne sanatçılarının,5510 sayılı yasayla getirilen yaş, sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısı koşullarını yerine getirerek emeklilik haklarını elde etmeleri neredeyse imkansıza dönüşmüştür. Zira müzik ve sahne sanatları alanında mesleğe küçük yaşlarda başlanılması ve erken yaşlarda bırakılması adeta bir zorunluluk olup, bu sanat dallarının yasada öngörülen ileri yaşlarda sürdürülebilmesi çok güç, hatta nerdeyse olanaksızdır. Örneğin, çalışabilmeleri fiziksel görüntü ve performansa dayalı olan oryantal ve revü sanatçılarının 60-65 yaşlarına kadar iş bulup çalışarak 7200-9000 gün koşullarını yerine getirebilmeleri ve mevcut sistem kapsamında emeklilik hakkına ulaşabilmeleri çoğunlukla hayal anlamını taşımaktadır.
Yine mesleğe çok küçük yaşlarda başlaması gereken bir ses sanatçısının, nefesli saz çalan bir müzisyenin ve benzeri fiziki performansa dayalı sanat faaliyetinde bulunan tüm diğer müzik ve sahne sanatçılarının yasada öngörülen ileri yaşlara kadar çalışarak yaş ve gün koşullarını yerine getirebilmeleri fiziksel açıdan mümkün olmadığı gibi, işitselliğin yanı sıra görselliğin de önem taşıdığı bu iş kolunda, zaten ileri yaşlarda iş bulmaları da kolaylıkla mümkün olmamaktadır.
Bu nedenle, sanatçıları etkin ve kalıcı bir sosyal güvenliğe kavuşturmak için, mevcut sistemde gerekli düzenlemelerin yapılmasının yanı sıra, öncelikle, sigortasız geçen çalışmaların telafisi amacıyla sanatçılara hizmet borçlanması hakkı verilmesi, sanatçılar açısından yaşamsal önem taşımaktadır.
Birkaç bin sanatçıyı kapsayacak olan bu uygulamada, borçlanılan sürelere ilişkin primler, işçi ve işveren hissesi de dahil güncel değerler üzerinden hesaplanarak sanatçılar tarafından ödeneceğinden, uygulamanın Kuruma yük getirmeyeceği öngörülmektedir.
UNESCO’nun 27 Ekim 1980 tarihli 20.Oturumunda kabul edilen Sanatçının Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararıyla üye ülkelere sanatın ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi ve desteklenmesi tavsiye edilmiş olup, bu karar doğrultusunda düzenlenen 1982 Anayasasının “Sanatın ve Sanatçının Korunması” başlıklı 64 üncü maddesiyle de sanatın ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi ve desteklenmesi amir anayasa hükmü olarak Anayasamızda yer bulmuştur.
Bu kapsamda, ülkemiz sanatçılarına hizmet borçlanması hakkı verilmesinin “sanatçının anayasal hakkı” olduğu kadar devletimizin de “anayasal görevi olduğu” düşünülmektedir.