Yozlaşan Bir Gelenek: Sıra Gecesi

Sıra gecesi bir disiplindir.
Bugünkü yazımı yıllar önce yaşadığım bir kültürel ortamdan, sıra gecesi denen soylu bir gelenekten söz etmeye ayırdım. Toplum içerisinde değer karmaşası oluşması ve zamanla faydacılığın her şeyin önüne geçmesi etik kurallarının uygulanmasını etkiler. Çeşitli şeyler iyi niteliklerini kaybeder, değerlerini yitirirler; bu durumu kısaca toplumsal yozlaşma olarak adlandırırız.
Kökü çok eskilere dayanan, ancak son yıllarda nemalanmak uğruna yozlaştırılarak topluma yanlış tanıtılan ve ne yazık ki öyle öğrenilen, aslında bir sosyal kurum olan sıra gecesinden söz ediyorum.
Önce, Edep ya hu...
Hazreti Ömer: "Edep, ilimden önce gelir" buyurmuşlardır. Güneydoğu'da, yapılan araştırmalara göre, geçmişi 12000 yıl öncesine dayanan Şanlıurfa'da, yüzyıllardır bir gelenek olarak süregelen sıra gecesi, tabii bir edep müessesesi, doğal bir terbiye okuluydu bir zamanlar...
Sıra gecesi, kaynağı, insani erdem ve prensipleri benimseyen ve bunları savunmayı esas alan, insanların kişilik ve ahlak bakımından yetişmelerini amaçlayan ahilik kurumudur.
Sıra gecelerinin, yöre gençlerinin yetişmesinde çok önemli bir yeri vardı . Bugün yozlaşarak bozul muş, eski asaletini kaybetmiş, sıradan arkadaş toplantılarına dönmüş olan, hele hele medyada, ya da turistik ortamlarda aynı kıyafeti giyerek ellerinde bağlama, yanlarında davul zurna ile sahne alarak (güya) türküler! söyleyen kişilerin yaptığı şovla hiç ilgisi olmayan bu kurumu, yarım yüzyıldan fazla bir zaman önce yaşadıklarım ve hissettiklerimle hayal-i hatır etmekteyim.
Sıra gecesi bir disiplindir.
Eli açık, kapısı açık ve sofrası açık olmak, sıra gecelerinin ilk öğretileridir. Kişilerin, içinde yaşadıkları topluluğun genel düşünce ve davranışlarına, kendiliğinden uyumlarını sağlamak amacıyla alınan bir disiplindir. Bu disiplinin ilkeleri, sıra gezmeye karar verildiği andan itibaren yürürlüğe girer. Kış mevsiminde haftanın belirli günü, sırasıyla birinin evinde toplanarak sohbet etmeyi düşünen yakın arkadaşlar, kendi aralarında önce bir ağa kararlaştırırlar. Bu, hepsinin kabul edeceği ve hürmet gösterdikleri bir kamil kişidir. Ona "ağamız" diye hitap ederler. Bu andan itibaren onun sözü kanun hükmündedir. Önce: "haftada bir, şu gece, şu saatte" diye sıranın tekrar süresi, günü ve saati karar laştırılır. Sonra ağa, sırada yapılacak ikramı belirler. Bu ikram, zengin-fakir, sıra grubundaki herkesin, bütçelerini zorlamayacak şekilde ikram edebileceği yiyecek ve içeceklerden oluşur.
Duruma göre: "İkramımız çiğköfte, çay, meyvedir" der, buna, başta kadayıf olmak üzere, yöreye ait tatlı çeşitlerinden biri de eklenebilir. Bunların maharetli olan evin hanımı tarafından yapılmış olması ev sahibine itibar kazandırır. Ama her ne olursa olsun, çiğköfte ve mırra, yani özel acı kahve, sıra gecelerinin vazgeçilmezidirler. Herkes sırasında aynı ikramda bulunur. Bu, herkesin kendi mali gücüne göre yapacağı ikramın, mali gücü zayıf olan arkadaşın üzülmesine sebep olacağı düşünülerek konulmuş bir kuraldır.
Bu, aynı zamanda gözü, gönlü ve kalbi tok; şefkatli, merhametli, adaletli ve faziletli olmanın işaretidir. Buradan, fakirlerle dost olmaktan, onlarla oturup kalkmaktan şeref duymak; zenginlere de, zenginliklerinden dolayı itibardan kaçınmak payı çıkarılır. Ve görüşme sonunda ağa: "Filan gün bizdeyiz, Allah mübarek etsin" der ve dağılırlar. Ağanın evinde yapılan ilk toplantı sonunda ağa: "Bir sonraki sıramız filan efendi gildedir" der ve evlere gitmek üzere kalkılır. Yakınlık derecesine göre, evin hanımına ya doğrudan doğruya, ya da eşi aracılığıyla şükranlar arz edilir ve bu böylece bir kış mevsimi devam eder gider.
Sıraya daha önce belirlenmiş bir saatte gelinir, gelenleri, mutlaka ev sahibi karşılar, Oturma mahaline giren herkes, oturanları "selamaleyküm" diye selamlar... Önceden gelenler sonradan geleni başköşeye davet ederler. Ama her gelen tevazu içinde daima alt tarafta oturmaya çalışır.
Sıra gecelerinde hizmet eden biz evin gençleri, gönülleri küçüklere karşı sevgi ve şefkatle dolu bu misafirlerin bulunduğu odada, edepli ve saygılı bir şekilde sessizce, alt köşede oturur ve dikkatle sohbeti dinlerdik. Görgü kurallarını, sohbet kültürünü bu meclislerden alırdık.
Sevgili dinleyenlerim, sıra gecesine dışarıdan kimse katılamaz, ancak ağanın izni alınarak misafir davet edilebilir. Bu kişi sıranın şeref konuğudur, başköşeye oturtulur. Gece, topluluğun genel eğilimi ve hevesine göre sosyal, edebi, dini, felsefi, siyasi, mesle ki ve mahalli konularda yapılan sohbetle geçerdi. Ancak sıra gezenler musikiye meraklı ve çalıp söyleme yeteneğine sahip kimselerse, gecede şarkı, türkü, hoyrat ve gazellerle karışık tatlı bir musiki ahengi de yer alırdı.
Bu gecelerdi ki, Urfalı gençlere tabii bir terbiye ve doğal bir konservatuar eğitimi sunuyordu.
Urfa'ya has bir disiplin dahilinde ustalar tarafından sunulan müzik, sıra gecesinin esasını oluşturmaz. Bu tür müzik için ayrıca musiki toplantıları yapılırdı eskiden. Burada özellikle hafızlar ve onların yakın arkadaşları Zakirler gibi usta sesler ile usta saz icracılarından oluşan kişiler müzik yaparlar, onların dışındakiler ise sükunet içinde, büyük bir saygıyla bunları dinlerlerdi. Her usta kendi arkadaşlarıyla toplanır, mecbur kalmadıkça ustalar bir araya gelmezlerdi. Bu meclislerde şarkı ve türküler 'çifte' dediğimiz topluca; gazel ve hoyratlar ise ustalar tarafından 'tek' (solo) okunurdu. Şarkı ve türkülerin solo okunması gelenek dışıydı. Şanlıurfa'da müzik makam kuralına bağlı, fasıl tertibinde yapılırdı. Fasıl Urfa (bir tür hüseyni) ya da Rast makamıyla yapılan bir taksimle başlar, sırasıyla ağır şarkı ve türküler, gazel ve aralarına serpiştirilmiş oynak şarkı, türkü ve hoyratlar ile devam eder, sonunda bir saz havasıyla biterdi.
Urfa bir zamanlar küçük bir şehirdi, herkes birbirini tanırdı. Sıra gecesinde mahalli konular konuşulurken şehre, Urfa dışın dan yeni gelen kimselerin bir şeye ihtiyaçlarının olup olmadığının araştırılması kararlaştırılır; kap-kacak, halı, kilim, yatak, masa ve sandalye gibi. ihtiyaç duyulan eşyalar temin edilerek yeni komşuya hediye edilirdi. Daima iyi komşulukta bulunmayı, komşunun hata ve cahilliğine sabretmeyi, onların iyiliklerini istemeyi; herkese iyilik yapmayı; iyiliğin Allah için yapıldığını, yapılan iyilik ve yardımı başa kakmamayı öğrenirdik.
Sıra gecesi bazen bir erenler meclisine dönerdi. Özellikle din alanında sohbet konuları bazen o kadar ciddiyete bürünürdü ki kitaplara başvurulur, bir sonraki sıraya ilim irfan sahibi bir bilen davet edilir, herkes büyük bir saygı içinde o şahsiyeti dinlerdi.
Bilgili insanlarla dost olup, daima dostlara danışmayı yerleştirirdik zihnimize.
Bazen, esnaftan misafirlerimiz olurdu. Onların açtığı mesleki sohbetlerden, İş hayatında dürüst olmayı, ayıp ve kusurlu değil, temiz ve sağlam mal satmayı, ölçüde ve tartıda yanlışlıktan kaçın manın gerektiğini öğrenirdik. Buradan aynı zamanda saygılı, kibar, tatlı dilli olmayı; aza kanaat, çoğa şükretmeyi öğrenirdik.
Orta yaş veya altında olan arkadaşların sıra gecelerinde tolaka, fincan yüzük, çan çekiç gibi heyecan verici oyunlar oynanırdı. Bazen cezası, topluca ziyafet olan bu tür oyunların dışında hele parayla ilişkili kumar türünden oyunlar sıra gecelerinde kesinlikle yer almazdı.
Alçak gönüllü olmak, büyüklük ve gururdan kaçınmak; ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak; ayıp ve kusurları örtmek, hataları yüze vurmamak; dost ve arkadaşlara karşı tatlı sözlü, güler yüzlü olma derslerini çıkarırdık sıra gecelerinden.
"İyi terbiye, uygun davranış, güzel ahlak, haya, nezaket, zarafet demek olan edep, hiçbir hırsızın insandan çalamadığı güzel bir ziynettir." derler. Gençler bu ziynete sıra gecelerinde sahip olunurdu.
Sıra gecesi görgüsü alan öğrenci gençler, dinimizde öğretmen/hoca hakkının, ana baba hakkından önce geldiğini bilerek, okulda çok kıymetli bir varlık olan öğretmenlerinin sözlerini dikkatle dinlemeyi, ders içinde ve dışında öğretmenle konuşmada saygılı hareket etmeyi; kendi aralarında birbirlerine saygılı davranmayı, özürlü kimsenin kusurlarıyla alay etmemeyi, küçük görmemeyi huy edinirlerdi.
Urfa'da çocuklar zengin olsun fakir olsun, ilkokul öncesi, Kur'an okumayı öğrenmek üzere mutlaka bir hocanın yanına verilirdi. Bu yolla çocuklar çok küçük yaşlarda güzel ses ve ilahi nağmelerle tanışır; toplum kurallarını ve geleneksel hayatın özelliklerini kavrar lardı. Bu sebeple gençler, hatta çocuklar, yaşlarından beklenenin üstünde bir olgunluk gösterirlerdi. Bunda sıra gecelerinde anlatılan olay ve temsili hikayelerin de büyük etkisi vardı. Düğün, cenaze ve bayramda daha hassas, nazik ve kibar olmayı, yere ve zamana göre uygun tavır takınmayı; cenazede, cenaze sahiplerinin üzüntüsünü paylaşmayı, teselli edici söz ve davranışlarda bulunmayı, taziyede bir Fatiha okumayı kendilerinden beklenmeyen bir olgunlukla yerine getirirlerdi.
Sıra gecelerinde gözetilen önemli hususlardan biri de komşu hakkıdır. Komşuların rahatsız olmamalarına özen gösterilir, gürültü yapılmaz, müzik icra edilecekse geç saatlere kalmadan, uygun seviyede bir sesle icra edilirdi.
Bugün sıra geceleri eski niteliğini kaybetmiş olmakla birlikte, kaynağını geçmişte bu ortamdan alan, insanı insan yapan temel tutum ve davranışlar, bir gelenek halinde hala devam etmektedir. Konu-komşu, baba-evlat ilişkilerine ait kavramlar henüz anlamını yitirmemiş, bir anlam kaymasına uğramamıştır. Medyanın sorumsuzca maddeci görüş açısından devamlı sunduğu, yapay değerlerin ön plana çıktığı; insanların kendilerini, sahip oldukları maddeyle, mal-mülk ve parayla ifade ettikleri bir hayat tarzı henüz sıra gecelerinin kurduğu bu temeli yıkamamıştır. Baba yine evin reisi; samimi, şefkatli ve güçlü bir yürek; çocuklar ve gençler de yine babalarından para ya da pahalı hediyeler yerine sevgi, şefkat bekleyen bir gönül taşımaktadırlar. Sıra geceleri Urfalı gençlere öğretmiştir ki: Baba olmak kolaydır, ama babalık yapmak zordur. İşte böyle insanı ve insanlığı keşfeden bir okuldur sıra gecesi kurumu.
Dr. MEHMET ÖZBEK
Sanatçı-Müzikolog